Bugün, “popüler”liğin ve “şöhret”in; sosyal medyanın algoritmaları ve uluslararası internet şirketlerinin topluluk kurallarından geçtiği bir dönemi yaşıyoruz. Emperyalizmin kültürel hegemonyasına boyun eğen ve küresel sermayeyle iç içe geçmiş sanat endüstrisi, sanatın özgür ruhunu tehdit ediyor. Tehdidin araçları; ödül kriterleri, algoritma ve topluluk kurallarından oluşuyor. Söz konusu tehdidin maksadı ise, sanatı kirli propaganda ve dayatmalara alet etmek. Kimin tarafından yazıldığı bilinmeyen, meşruiyeti kendinden menkul, kendisini devletlerin anayasa ve yasalarından üstün gören bu algoritma ve kurallar; insanlığın varoluşunu hedef alan sosyokültürel terörü sanat üzerinden yaymaya çalışıyor.
Sanat endüstrisinin yeni paradigmasında, sosyal medyada var olamayan sanatçılar yok sayılıyor. Sosyal medyanın tahakkümü altındaki sanat dünyasında kayırılmanın ön koşulu bu sosyokültürel teröre alet olmak. “Eşitlik”, “özgürlük” kavramlarının içini boşaltarak bireyselliği kutsayan söz konusu sosyokültürel terör; toplumsal bağları (kardeşliği) darmadağın ediyor, medeniyet farklılıklarını “popüler” olana boyun eğmeye zorluyor.
Sanatçılar, bu algoritmalara ve topluluk kurallarına takılmamak için inanmadıkları propagandaları yapmaya zorlanıyor. Şarkıcılar konserlerinde LGBT paçavraları sallıyor. Kimileri, ödül törenlerinde ellerine tutuşturulan metinleri okuyor ya da algoritma destekli beğeni (“like”) alacağını düşündüğü kelimeleri art arda kullanarak anlamsız mesajlar veriyor. Dünyaca ünlü sanatçılar cinsiyetsiz olduklarını ilan etme yarışına giriyor, çocuklarının “cinsel tercihini seçme özgürlüğü”nü savunmasıyla bilinen ünlülerin sayısı her geçen gün artıyor. Başta İstanbul olmak üzere pek çok şehirde belediyeler LGBT propaganda ve dayatmasına alan açıyor, milli ve manevi değerlerimizle kavga eden sergiler bu belediyelerce destekleniyor.
LGBT Propagandasına alet olmayı kabul etmeyen, bu dayatmaya boyun eğmeyen sanatçılar; kitlesinden uzaklaştırılmakla, linç kampanyalarına maruz bırakılmakla tehdit ediliyor ve kültür-sanat alanından, organizasyonlardan, yapımlardan tecrit ediliyor. Sanatın özgürlüğüne karşı yapılan her türlü müdahale, toplumun düşünsel ve duygusal zenginliğini törpülüyor.
Dijital platformlarda senaryoların ve yapımların kabul edilmesi için uygulanan LGBT propagandası zorunluluğu da bu dayatmayı körüklüyor. Dijital platformlarda, neredeyse LGBT propagandasının yapılmadığı dizi/film bulunmuyor. Hatta çizgi filmlerde ve çocuk kitaplarında cinsiyetsizlik propagandası teşvik ediliyor, masum çocukların düşünce dünyası kirletiliyor.
Nitekim Oscar ödül kriterleri ile ilgili alınan son karar, kültür-sanat camiasının ne denli bir dayatmayla karşı karşıya olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Oscar ödüllerinde 2024 yılından itibaren uygulanacak olan dört yeni kriterdeki LGBT propagandası zorunluluğu, sanatın doğal ve özgür ruhuna kasteden bir engellemedir.
Biz, insanlığa karşı kendini sorumlu hisseden sanatçılar olarak; her türlü dayatmaya, baskıya ve kirli propagandaya karşı direnişin en güçlü kalesinin “sanat” olduğuna inanıyoruz. Bizler; sosyal medya algoritmaları, internet şirketlerinin topluluk kuralları ve sanat endüstrisinin kriterlerine boyun eğmek yerine; kendi ilham kaynaklarımızdan beslenerek, özgürce düşünecek ve düşüncelerimizi eserlerimizle ifade edecek güce sahibiz.
Biz; kültür, sanat ve estetik ile nakış nakış işlenmiş medeniyetimizin geçmişten geleceğe uzanan köprüleriyiz. Memleketimizi ve insanımızı seviyor, ilhamımızı bu coğrafyanın duygularından, insanlığın kadim değerlerinden alıyoruz. Bizler, sosyokültürel terörü “sanat” adı altında icra eden ve ettiren zihniyete her koşulda karşı duracağız. İnsanı yıkıma uğratan, çocuklarımızı istismara açık hale getiren, aile yapımızı bozan, bağımsızlığımızı hedef alan, yabancı fonlardan beslenen ve zihinleri işgal girişiminde bulunan LGBT dayatmacılarına teslim olmayacağız.
Biz; “şöhret” ve “popülarite”sini algoritma ve topluluk kurallarına borçlu olan bazı meşhurların bu bildiriye imza atamayacağını biliyoruz. Milleti yerine, başkasını selamlayanlara çıkmaz yolda olduklarını söylüyoruz. Sosyokültürel terörün aparatı olmaktan onları da kurtarmak adına ortaya koyduğumuz bu duruşumuzda milletimizin desteğine güveniyoruz.
Biz; sanatta da egemenliğin kayıtsız, şartsız, algoritmasız, topluluk kuralsız milletin olduğuna inanıyoruz. Milletin desteğinin tüm algoritmaları alt edeceğini biliyoruz. Egemenlik nasıl milletin ise sanat da milletindir, küresel emperyalizmin değil!
Kültür-sanat camiasındaki tüm aydınlarımızı, sanata ve özgür düşünceye ket vuran bu dayatmaya karşı daha sağduyulu ve daha kararlı olmaya çağırıyor, bu bildiriyi imzalamaya davet ediyoruz.
HÜR ve BAĞIMSIZ SANATÇILAR